Sana giderken kendime saklandım.
Sen beni ararken kendini sobeledin.
Yüzünü duvara yapıştırmaya
Hevesi olmayanlar, kısık göz uçlarıyla
Bir insanlık suçu işledi.
Ama sen yine de, elma dersem çık ,
Armut dersem çıkma!...
Kitabından ortasından başladı kelimeleri sobelemeye. Yüklemlere gizlenmiş bir anlaşılma çabasıydı cümlelerin sarf ettiği. Birbirine sıkı sıkıya tutunan her kelime parkta yalnız başına kumdan kale yapan çocuklar gibiydi. Kaydıraklar daha kısa, salıncaklar yere daha yakındı saklambaç yarım kaldığında. Elma dersem çık, armut dersem çıkma kadardı hayat. Yaramaz bir çocuğun saklandığı yerden sobelenmeden çıkmasındaydı anlatılmak istenen. Anlaşılmak istenen çoktan başka salıncaklarda gökyüzüne kucak açmıştı bile. Yerden daha yüksek fakat en az ağlayan bir çocuğun hüznü kadar alçaktı.
XVIII
kal, kendinin anası ol önce doğur kendini sonra gel beni doyur büyümeden açlığım sesim mi?
o da büyür sen kaygılanma
gel
bata
çıka
çıkalım
düşe
kalka
gide
dura
güle
ağlaya
(bana kalsa bir namlunun ucundan rengimi,sesimi alır çıkarım ben bu şiiri okusam sen çıkar mısın?)
Merhaba
Bugün sizlere @herdemkitapyayin ‘ndan Nursel Özçelik kaleminden Güz Yaşları kitabı ile geldim.
Bu aralar çok öykü okuduğumu fark ettim ama bu öykü okumayı sevdiğimin bir göstergesi sanırımO kısa kısa satırlarda bir çok duyguyu yaşamayı,verilen mesajları,hayatın içinden içinden olan satırları okumayı,bir de yazarın kalemi,anlatımı güzelse
GÜZ YAŞLARI
Güz Yaşları kitabının yorumuyla sizlerleyim. Hayatın içinden hikâyelerin yer aldığı bir kitaptı. Her hikâye de insanım başına gelebilecek ya da hayatta karşılaştığımız olaylar anlatılıyor. Hani gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde denk geldiklerimiz gibi.
Güz Yaşları kitabından bahsedecek olursam; Suna, ailesiyle yaz tatili için
Hiç bitmeyecek kadar büsbüyük sandığın hayatın ısırgan güneşi "puf" diye bir yerlere saklanacak, elma dersem çık, şeytan aldı götürdü filan palavra, arasan da bulamazsın. Sen öyle bakıp kalacaksın, herkes kadar kayıplı, küçük küçük ayıplı, biraz şaşkın, misketlerini ütülmüş sümüklü oğlanlar gibi küskün ve fakat hâlâ mağrur.
İkinci kitap olduğu için rahatça nefretimi kusabilirim.
Bu kitabı nasıl anlatırım bilemiyorum.
Konu desen konu yok.
İşleyiş desen o da yok.
400 küsür sayfa boyunca Alina ve onun boğucu iç sesini ve salak saçma konuşmalarını okuduk.
Alina bozuntusu Güneşin Elçisidir.
Tamam güçlü bir grisha olabilirsin ama pardon da kaç günlük grishasın?
Bir